top of page

EDEBİ AKIMLAR

Edebiyat Akımları Hakkında

 

Bir sanatkâr grubunun belli bir dönemde, ortak dünya görüşü, estetik, sanat ve edebiyat anlayışı çerçevesinde oluşturdukları edebiyat hareketi; bu anlayış ve hareket çevresinde kaleme alınan edebî eserlerin oluşturduğu bütündür.

Akımlar, edebiyat biliminin alt birimlerini teşkil eden edebiyat teorisi, edebiyat tenkidi ve edebiyat tarihi ile iç içedirler. Zira edebiyat akımları, öncelikle edebiyatın mahiyeti ile ilgili oldukça sistemli ve derli toplu birtakım soyut düşünce ve kanaatlerin ortak adıdırlar. (…)

Aslında her edebiyat akımı, genel bir estetik ve sanat görüşü veya hareketinin bir parçası; daha doğrusu edebiyat sanatını ilgilendiren yönüdür. Bu sebeple bizim edebiyat akımı olarak bildiğimiz realizm, romantizm, parnasizm vb. akımları, sadece edebiyatla sınırlamak yanlıştır. Söz konusu akımlar, çoğu zaman güzel sanatların bütün kollarını (mimarî, heykel, resim, musiki vb.) kapsarlar.

Edebiyat akımlarının teşekkül ettiği zeminde, çeşitli sosyal, siyasî, ekonomik, kültürel hâdiseler ve bu hâdiseler ortamında teşekkül eden felsefî, kültürel, estetik perspektifler vardır. Yoksa durup dururken edebiyat akımı vücuda gelmez. Edebî akımları lâyıkıyla anlayabilmek için, oluştukları ortamın siyasî, sosyal ve kültürel zeminini; hayat felsefesini; Tanrı, tabiat ve varlık anlayışlarını bilmek; konuya edebiyat-toplum ilişkisi içinde yaklaşmak gerekir. Zira edebî hâdiseleri, içinde vücut bulduğu toplumun şartlarından, kültürel değerlerinden, dünya görüşünden, edebî geleneğinden bağımsız olarak düşünmek ve izah etmek mümkün değildir.

Her edebî akım, kendinden öncekine göre yeni bir kültürel, felsefî ve estetik perspektife sahiptir. Ancak bunu, geleneğin büsbütün reddi olarak görmemek gerekir. Unutulmamalıdır ki, her yeni edebî akım, geleneğin yeni değerlerle zenginleştirilmesine hizmet eder. Ayrıca yeniye, eskiden hareketle varılır veya her yeni eskinin üzerine bina edilir. Dolayısıyla edebî akımlar, birbirlerinden farklı değer ve niteliklere sahip oldukları gibi, birbirine benzeyen değer ve niteliklere de sahiptirler. Edebî akımların sahip oldukları dünya görüşü, sanat ve güzellik anlayışı, çoğu zaman başlangıçta yazılı bildiri hâlinde değildir. Kimi zaman belli bir olgunlaşmadan sonra yazılı hâle getirilir, kimi zaman da buna hiç ihtiyaç duyulmaz. Bu arada az da olsa önce prensipleri belirlenmiş, daha sonra da bu prensipleri uygulamaya konulmuş akımlar da vardır. Sanatkârlar, ya prensip ve ilkeleri belirlenmiş ve bu doğrultuda eserler vermiş mevcut edebî akımlardan birine katılırlar ya yeni bir edebî akım oluştururlar ya da herhangi bir akıma katılmadıkları gibi, yeni bir akım oluşturma iddiasında bulunmadan da eserlerini verebilirler.

Hangi biçimde olursa olsun, sanatkârın şu veya bu edebî akıma bağlılığı yüzde yüz bir kesinlik arz etmez. Söz konusu bağlılığı, genel değerler çerçevesinde ve onun şahsîliğini inkâr etmeyecek seviyede düşünmek gerekir. Zira sanatkâr, ilgi, yakınlık veya bağlılık duyduğu akımın prensiplerinden birçoğuna uyduğu hâlde bazılarına veya bazılarına uyduğu hâlde birçoğuna uymayabilir. Üstelik uyduğu prensipleri, bir başka sanatkâra göre daha farklı bir biçimde yorumlaması da her zaman mümkündür. Aynı durum, millî edebiyatlar için de geçerlidir. Yani Fransız romantizmi ile İngiliz romantizmi veya Rus realizmi ile Alman realizmi, birtakım farklılıklar taşıyabilir. Unutulmamalıdır ki, sanat bir mizaç meselesidir ve her edebî eser ferdî ve orijinaldir.

Ayrıca sanatkâr, sanat hayatı boyunca farklı akımlara ilgi duyabilecek ve bağlanabilecektir. Bir dönem romantik olan bir sanatkâr, bir başka dönem pekâlâ sembolist veya parnesyen olabilecektir.

Aynı durum eserler için de geçerlidir. Yani herhangi bir roman, hikâye, tiyatro veya şiir, -sanatkârı belli bir akıma bağlı olsa bile- bir çırpıda ve kesin bir hüküm hâlinde yüzde yüz romantik, realist, klâsik olarak nitelenemez. Bu tür tavırlar, yukarıda vurgulamaya çalıştığımız, sanat/ edebiyatın mahiyetini yeterince dikkate almamanın sonucudur. Edebiyat bilimcisi, sanatkâr veya edebî eseri, akım açısından değerlendirirken sanatkârın sanat hayatının bütününü, eserlerinin tamamını; eserin bütün niteliklerini objektif bir biçimde dikkate almak ve buna göre hüküm vermek mecburiyetindedir.

 

Hümanizm (İnsancılık – İnsan Sevgisi) 

 

-İnsan sevgisi ve tüm insanları sevme ülküsü anlamına gelen bu akım, insanı geliştirme ve yüceltme amacı taşıyan bir düşünce akımıdır.

-Orta Çağ zihniyetine, kilise ve devlet baskısına tepki olarak ortaya çıkan bu akım, Rönesans’ın (yani) Aydınlanma Çağı’nın temeli kabul edilmiştir.

-14. Yüzyılda İtalya’da doğan bu akım, daha sonra Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır.

-Eski Yunan ve Latin edebiyatı örnek alınmış, sanatçılar kendilerine ait eser vermek yerine antik çağın konularını yeniden işlemiştir.

-Üslup ve biçim özelliklerine önem veren hümanist sanatçılar, eserlerini halkın değil, aristokrat kesimin beğenisine uygun olarak biçimlendirmiştir.

-Ted bu akımın en iyi temsilcisi ve ilk temsilcisi Yunus Emre’dir. Ancak onunkisi Tasavvufî bir sevgidir. Cumhuriyet d9beminde ise Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol gibi bazı deneme yazarlarında hümaniste yaklaşım görülür.

 

Klasisizm (Kuralcılık) (17. Yy.) Krallık rejiminin güçlenmesi:

Bu akımın siyasi temeli, krallık rejimidir. Kral ve çevresindeki görkemli yaşam, törelere ve kurallara bağlanmıştır. Bu gelişmeler sanat ve edebiyata da yansımış, kral ve çevresinin ideal yaşantısı, sanatçıya esin kaynağı olmuştur. Bu çağın insanı, soylu ve seçkindir. Demokratik hak ve özgürlüklerin gelişmediği bu dönemde toplumsal eleştiri söz konusu olmamıştır. Descartes’in Akılcılık Felsefesi: Bunun akılcılık felsefesi, bu akımın temelini oluşturmuştur. “Düşünüyorum öyleyse varım.” Diyen dekarta göre, gerçek ve doğru ancak akıl yoluyla bulunabilir. Duygular (Aşk, kin, sevinç, keder...) yanıltıcıdır. Bunlar aklın denetiminde olmalıdır.

 

-Hümanizmin devamı niteliğinde olan bu akım, 17. Yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmış, daha sonra   bütün Avrupa’ya yayılmıştır.

-Eski Yunan ve Latin edebiyatları örnek alınmış, klasik değerlerin yaşatılması amaçlanmıştır.

-Akıl ve sağduyuya önem verilmiş, duygu ve hayal ikinci planda bırakılmış; gerçeğin, doğanın ve   duyguların aklın kontrolünde olması gerektiği savunulmuştur.

-Kuralcılık ve kurala bağlılık söz konusudur.

-“Özel ve yerel” değil, “Evrensel ve kalıcı olan” işlenmiştir.

-Doğa olarak insanın değişmeyen iç dünyası (ruh hâli) işlenmiş; dış dünyanın, doğanın pastoral   anlatımından kaçınılmıştır.

-Konular daha çok tarihten ve mitolojiden seçilmiştir.

-Konunun gerçek olmasından çok, gerçeğe benzer olması aranmıştır.

-Toplumdan ziyade bireyin olgunlaştırılması önemsenmiş, erdemli ve ahlaklı olma amaçlanmıştır.

-Sanatçılar, eserlerinde kendi kişiliklerini gizlemişler, yani duygularını esere yansıtmamışlardır.

-Eserlerde kahramanlar toplumun üst tabakasından seçilmiştir. İdeal, seçkin tiplere yer verilmiş;   hasta, sakat, yaşlı, çocuk tiplerine önem verilmemiştir.

-Konudan çok biçime önem verilmiştir.

-Sanat için sanat görüşü benimsenmiş.

-Üslubun süsten uzak, açık, yalın ve sağlam olmasına özen gösterilmiştir.

-Eserlerde halkın kullandığı kaba sözlere; ölüm, yaralama gibi çirkin sahnelere yer verilmemiştir.

-Betimlemeye önem verilmemiştir.

-Klasik edebiyat daha çok şiir ve tiyatro alanında kendini göstermiştir.

 

Romantizm (Coşumculuk 18-19. Yy.) 

Romantizm, Klasisizme tepki olarak doğdu. Almanya’da ortaya çıktı. 19. Yy. Da Avrupa özelinde Fransa ve İngiltere’de gelişti. Oluşum nedenleri şu şekildedir: Aydınlanma Çağı düşünürlerinin etkisi. J.J. Rousseau, Voltaire, Montesquieu, Diderot gibi A. Ç. (1789-1869) temsilcilerinin yaydığı “Özgürlük, demokrasi, insan hakları” gibi düşünceler, bu akımın düşünsel temelini oluşturdu.

Krallığa karşı cumhuriyetçiliğin güçlenmesi: 1789 Fransız ihtilali ile güçlenen liberal siyasi akımlar da romantizmin siyasi temeli olmuştur.

 

-Bu akımın ilkelerini belirleyen ve tanınmasını sağlayan sanatçı, Viktor Hugo’dur. Sanatçı,   Cromwell isimli eserinin ön sözünde bu akımın ilkelerini açıklamış, Hernani isimli oyunuyla da bu Romantizm’i bir edebiyat akımı olarak başarıya ulaştırdı.

-Klasisizme tepki olarak doğdu.

-Klasik edebiyatın bütün kural ve kalıpları kırıldı.

-Akıl ve sağduyu yerine, duygu ve hayaller önem kazandı.

-Konular umumiyetle millî efsanelerden, millî tarihten, Hristiyanlık mucizelerinden ve günlük   yaşamdan seçilmiştir.

-Dönemin içinde bulunduğu durum sebebiyle hüzün ve karamsarlık ön planda. Mesela aşk,   ölüm, intihar, acı, tabiat, özgürlük gibi.

-Karşıtlıklar umumiyetle eserlerde kendimi gösterir. Doğru-yanlış; güzel-çirkin; ak-kara; iyi-kötü vb.

-Eserlerde sanatçılar duygularını ve kişiliklerini gizlememiş. Bunları içtenlikle dile getirmişlerdir.

-Sıradan insanlar, soylular, yüksek zümredekiler vs. Toplumun her kesiminden kişilere yer verildi.

-Eserlerde iyiler en iyi, hep iyi; kötüler en kötü, hep kötü mottosuyla hareket edilmiştir. İnsanların   sadece iyi ve güzel yanları değil; kötü ve çirkin yanları da eserlerde kendini gösterir. Tabi eserlerin sonunda kötüler cezalandırılırken iyiler ödüllendirilmiş.

-Eserlerde tesadüfler, olağanüstü imkânsız gibi görünen olaylara sıklıkla yer verildi.

-Sanat, toplum içindir görüşü hakimdir.

-Betimlemeye çok yer verilmiş. Ve doğaya karşı büyük bir sevgi dile getirilmiş.

-Trajedi ve komedi rafa kaldırılıp sanatçılarca dram eserlerde işlendi. Bunun nedeni kural ve   kalıplara bağlı kalmadan, özgür bir şekilde sanat icra etmektir.

-Bu akımın temsilcileri umumiyetle hikâye ve romanı; dramı; anıyı; geziyi; lirik şiiri; eleştiri ve   makaleyi ve fıkra ile deneme türünde eserler kaleme almıştır.

 

Realizm (Gerçekçilik 19. Yy.) 

19. Yüzyılın ikinci yar8sında Fransa’da ortayaç çıkan ve Romantizm’e tepki olarak doğan bir edebiyat akımıdır. Daha çok roman ve hikâye türünde görülen bu akımın Romantizm’r üstünlüğü, Gustave Flaubert’in 1857’de yazdığı “Madam Bovary” romanı ile gerçekleşmiştir. Realizmi oluşturan etkenler. (Kısa bir özet geç)

 

-Bu akım Romantizmin aşırı duygusallığına bir tepki olarak doğdu.

-Duygu ve hayaller yerine gerçeklik, realite en önemli konudur.

-Konular umumiyetle (genellikle) gerçek hayattan seçilmiş olmakla beraber, insan ve toplum   gerçekleri ele alınmıştır.

-Eserlerde olağanüstü kişi ve olaylara yer verilmemiştir. Bunun yerine daha gerçrkçi olaylar anlatılmıştır.

-Sanatın dinî, ahlaki ve sosyal amaçlarının olmaması gerektiği vurgulanmıştır.

-Sanatın sanat için olması gerektiği belirtilmiş ve savunulmuştur.

-Bildiğiniz üzere Klasikler insanı, olması gerektiği gibi; Romantikler, kendi istedikleri gibi anlatırken Realistler, insan ve toplumu olduğu gibi işlemiştir eserlerinde. Yukarıds belirttiğimiz gibi bu akımın kişileri halktan kişilerdir. Ancak edebiyatı halkın sorunlarına bir çözüm, bir araç olarak kullanmamışlardır. Bu da sanat için sanat düşüncesinin bir sonucudur.

-Özellikle unutmamanız gereken Stendhal’ın “Sanat, yol boyunca gezdirilen bir aynadır.” Sözü, sanatçıların gerçek hayatı olduğu gibi eserde işlemesinin tercümesidir.

-Sanatçılar kişiliklerini eserde gizlemişler. Bunun sebebi ise objektif ve tarafsız bir bakış açısıyla hareket etmeleridir. Bildiğiniz üzere Romantikler iyi ve kötü olanı işleyip, iyi olanın tarafını tutarken; realistler bir bilim insanı inceliğiyle iyi ve kötü olan karakterlere tarafsız ve nesnel bir bakış açısıyla eserlerini yazmışlardır.

-Gerçeklik dedik. Bunun sonucunda da elbette gözlem, deney, araştırma ve incelemenin yanı sıra belgelere de önem verilmiştir. Onlara göre sanatçı, masa bşında oturup hayal âlemlerine dalarak değil; bizzat iş başında olup, gözlem yaparak gerçeğe ulaşabilirler ancak, mottosuyla hareket etmişlerdir.

-Çevre insan kişiliğinde çok önemlidir onlara göre. Bu sebepten kişileri yaşanılan çevreye göre konuşturma ve betimlemeye önem ve özen gösterdiler.

-Sebep ve sonuç ilişkisi eserlerde çok önemli.

-Sade, temiz bir dil kullanılmış.

-Bu akımın şiire uyarlanması sonucunda “Şiirdeki gerçekçilik” anlamına gelen “Parnasizm” akımı ortaya çıktı.

 

Parnasizm (Şiirde Gerçekçilik 19. Yy.)

 

-1866 yılında Fransa’da yayımlanan “Çağdaş Parnaslar” isimli şiir dergisinden alarak Edebi Akım olarak tarihe geçti.

-Parnasizm, realizm ve naturalizmin şiire yansımış, aks etmiş şeklidir.

-Dış dünya gerçeğe uygun bir biçimde eserlerde işlendi.

-Akımın temsilcileri; insan, toplum, hayat doğa ve tabiat karşısında nesnel bir duruş sergilediler.

-Doğa betimlemelerine, gözleme ve gerçekliğe umumiyetle önem verildi.

-İlerde Serveti Fünun dönemi edebiyatında göreceğimiz Tevfik Fikret’in “Tablo şiir geleneği” onun bu akımın etkisinde olduğunun en iyi örneğidir. Bu akımın temsilcileri arasında (Tablo şiir ya da resim altına şiir yazma) geleneğini icra etmişlerdir.

-Ahenk ve biçime, yazınsallığa, şiiri oluşturan biçim unsurlarına (ahenk, ritim, nazım birimi, nazım biçimi vs.) çok önem vermişlerdir.

-Elbette bu akımın temsilcilerinin eserlerinde umumiyetle karamsar bir hava egemendir.

-Sone nazım biçimi kullanıldı.

-Mükemmeliyetçi bir biçim aranarak sade bir dil kullanıldı eserlerde.

Natüralizm (19. Yüzyıl)

Bu metoda uyarak bir roman yazmak, geniş bir bilgiyi ve sistemli çalışmayı gerektirir. Önce iklimi, sosyolojisi, ahlakı, davranışları, kişilerin mizaçlarıyla kısaca bütün hususiyetleriyle bir çevre alacaksınız. Sonra toplumun her tabakasından seçilecek olgun, bilgin, fesatçı, cahil, alık, düşkün birçok kişinin davranışlarını, çevreleri içinde gözleyerek inceleyeceksiniz. Onları tabii çevrelerinde yaşadıkları bir olay içinde canlandıracak, birçok toplum hastalıklarının üstünü deşecek, her türlü feci hastalığın verasetten gelen tesirlerini bulup göstereceksiniz.

Naturalizm, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkan bir edebiyat akımıdır. Determinizm (belirlenimcilik) ilkesine dayanır ve insanın iradesinin çevresi, soyu ve toplumsal koşulları tarafından belirlendiğini savunur. Emile Zola, bu akımın en önemli temsilcilerindendir.

Naturalizmin Temel Özellikleri:

  • Deneysel Roman Anlayışı: Edebiyatı bir bilim gibi görerek, gözlem ve deney yöntemiyle eserler oluşturur.

  • Determinizm Etkisi: İnsan davranışlarını biyolojik ve çevresel faktörlere bağlar, özgür iradenin rolünü küçümser.

  • Gerçekçiliğin (Realizmin) Bir Üst Seviyesi: Gözleme dayalı bir anlatımla, hayatın çirkin ve sıradan yönlerini olduğu gibi yansıtır.

  • Toplumun Alt Kesimlerine Odaklanma: Yoksulluk, suç, alkolizm gibi toplumsal sorunlar işlenir.

  • Aşırı Betimleme: Kişiler ve çevre detaylı bir şekilde tasvir edilir.

Önemli Naturalist Yazarlar ve Eserleri:

  • Émile Zola – Germinal, Nana

  • Guy de Maupassant – Bir Hayat

  • Alphonse Daudet – Jack

  • Hüseyin Rahmi Gürpınar (Türk edebiyatında) – Şıpsevdi, Mürebbiye

 

Naturalizm, edebiyat dışında tiyatro ve sinemada da etkili olmuştur.

Sembolizm (Simgecilik) (19. Yüzyıl) 

 

-Fransa’da parnasizme tepki olarak doğdu.

-Sembolizmin teorisini Mallarme ortaya koydu. İlkelerini bu akımın öncü sanatçısı ve temsilcisi olan Charles Baudelaire “Kötülük Çiçekleri” isimli şiir kitabında uyguladı.

-Sembolistlere göre şu anda dış dünyada gördüğümüz her şey bir görüntüden ibarettir. Onlara göre asıl gerçek bu dış görünüşün arkasında gizlidir. Dolayısıyla gerçeği olduğu gibi anlatma imkânımız yoktur. Duygularımız bu görünen dünyayı olduğu gibi değil; olması gerektiği gibi (yani) değiştirip, dönüştürerek aktarır bize.

-Öyleyse şiir, gerçek olanı değil; gerçek olann bizde bıraktığı izlenimi yansıtır.

-Sembolistlere göre bir sanatçının görevi, görünen dünyanın insan üzerindeki etkilerini doğrudan anlatmak değildir. Onlara göre sanatçı, görünen nesnenin ardındaki gerçeği, hakikati, asıl var olanı anlatabilmesi o da olmazsa en azından sezdirebilmesidir.

-Duygu ve hayal şiirlerde işlenen komulardır.

-Bu akıma göre şiir, anlaşılmak için değil; hissedilmek içindir. Zaten bu madde yukarıdaki ahenge önem vermeleri maddesini doğruluyor.

-Şiirin güzelliği anlamın kapalılığı ile ortaya çıkar, felsefesiyle şiirler yazdı. Şiirde anlam ikinci plana atıldı, daha az önem verildi.

-Sembolistler, doğrudan bilgi vermekten çok dolaylı yoldan anlamı hissettirmeye, sezdirmeye önem verdiler.

-Duygular imge, mecaz ve sembollerle ifade edildi.

-Onlara göre şiirin gerçekliği, her okurun kendinden bir şeyler bulmasıdır.

-Karamsar, karanlık, melankolik bir şiir yazdı şairler.

-Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanıldı.

-Nazım biçimi olarak “Sone, terzarima, serbest müstezat, mensur şiir, serbest nazım” biçimleri kullanıldı.

 

Emresyonizm (İzlenimcilik) (19. Yüzyıl) 

 

-Merkez üssü Faransadır.

-Tümevarımsal olarak inceleyecek olursak; önce resim alanında sonra edebiyat alanında en son da bütün güzel sanatlarda etkisini gösterdi.

-Bu akım bir nevi Sembolizmin uzantısıdır. Hatta bazı Sembolist sanatçılar bu akımın temsilcileri olarak da bilinir.

-Sembolizmde görülen imgesellik ve nesnelere farklı anlamlar yükleme; empresyonizmde yoktur.

-Görünen âlemin sanatçının iç dünyasında uyandırdığı intiba anlatılır.

-Güzelliğin kapalılıkta olduğu bu akımın felsefesidir.

-Anlatımda duygu, hayal ve yorum ön plandadır.

-Biçim, uyak gibi ahenk unsurlarına umumiyetle önem verildi.

-Empresyonizm, şiir ve tiyatro alanında kendini gösterir.

 

Ekspresyonizm (Dışavurumculuk) (20. Yüzyıl) 

 

-Almanya’da “Empresyonizme” tepki olarak belirdi.

-Teknolojinin ilerlemesi, sanayinin hayatı anlamsızlaştıran ilerlemesi sonucunda yalnızlaşan ve depresifleşen aydın insan ruhuna, ekonomik dengesiliklere, burjuva ahlakına bir tür meydan okumadır.

-İnsanın iç dünyası, psikolojik bunalımları, iç gerçekçiliğine önem verildi. Ve bu gerçeklerin dışavurulması gerektiği üzerinde duruldu.

-Gerçek sanatçının ruhunda gizlidir, mottosuyla hareket edildi. Hatta dış âlemin gerçekliğe ulaşmada engel teşkil ettiği bu akımın sanatçılarınca tescil edildi.

-Evrensel olmaktan ziyade, bireysel olmanın gerekliliği ve önemi üzerinde duruldu. İç gerçekçilik ön planda olduğundan “Ben” olgusu önem kazandı.

 

Kübizm (20. Yüzyıl) 

 

-Emresyonizme bir tepki olarak ortaya çıktı.

-Resim ve edebiyat alanında da kendini gösteren bu akım en çok şiir alanında etkili oldu.

-Kübistler, dış dünyadaki nesnelerin sadece görünen yanlarını değil, görünmeyen gizli yanlarını da yansıtmaya çalıştılar.

-Eşyayı üç boyutlu ve geometrik şekillerle göstermeye çalıştılar.

-Resimden sanata bir geçiş söz konusu olduğu için, görsele önem verildi ve ön planda tutuldu. Görselliği umumiyetle önem verildi. Hatta bu şairlerin şiir kitapları resimlendirilerek yayımlandı.

-Doğa, eşya ve insanı bütün yönleri ile yansıtma düşüncesi beraberinde karmaşıklık ve karışıklığı da getirdi.

-Noktalama işaretleri şiirlerde kullanılmadı.

-Edebiyatımızda etkili olmadı bu akım.

 

Fütürizm (Gelecekçilik) (20. Yüzyıl) 

 

-İtalyan şair Marinetti tarafından 1909’da yayımlanan bildiriyle kuruldu.

-Rusya’da umumiyetle “Marksist” şairler tarafından benimsendi.

-Bu akımın en önemli özelliği geçmişe isyanz yenilik ve özgürlük konularıdır.

-“Geçmiş-şimdi-gelecek” ile ilgili olay ve durumlar yansıtılır.

-Dinamizm, makine sevgisi ve hızı sanatın her alanına aktarmayı ve böylece geleceğe yönelme isteği amacı güdülür.

-Hayat ile sanat arasında bir bağlantı kurulmak amaçlanır.

-Şiirde duygunun yerine makine, çark sesleri ve fabrika gürültüleri almıştır.

-Şiirde serbest ölçüye çok önem verildi. Nazım birimi, nazım biçimi gibi geleneksel kuralların şairin özgürlük alanını kısıtladığından şiirde bu kurallara itibar edilmedi.

-Dil bilgisi bir kenara bırakılmalı ve kelimelere özgürlük verilmeli. Ayrıca şiirde durağanlık değil, hız, ivme gibi okuru harekete geçirecek kelimeler kullanılmalıdır.

-Fütüristlerin şiirinde “Değişim, tehlike, devinim, başkaldırı, korkusuzluk, savaşın iyi yönleri, çalışmanın, emeğin kutsallığı” umumiyetle vurgulanarak önem verildi. Makine, otomobil, tren, gemi ve uçaklara sıkça yer verdi.

-Fütüristlere göre makine sizce neden önemli? Elbette makineyi insan gücünün bir simgesi olarak görmeleri ve sağlıklı bir gelişimin göstergesi olmasıdır.

-Uzun soluklu olmayan bu akım tez zamanda sona ermiştir.

bottom of page